18. İstanbul Bienali, 20 Eylül’de kapılarını açıyor: Beyoğlu-Karaköy hattında 8 mekâna yayılacak

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl “Üç Ayaklı Kedi” başlığıyla düzenlenen “18. İstanbul Bienali”, 20 Eylül’de kapılarını açacak. Bienalin küratörü Christine Tohme, “Bu şekilde devam edemeyiz. Filistin’de yaşanan soykırımı durdurmak zorundayız. Dünyanın bir köşesinde, yalnızca yaşama, var olma ve topraklarında yaşama hakkını istediği için masum insanların katledildiğini bilirken, biz rahatça oturamayız” dedi.

Koç Holding’in desteğiyle gerçekleştirilen festivalin küratörlüğünü Lübnanlı Christine Tohme üstleniyor.

Üç yıla yayılan bir yapıyla kurgulanan 18. İstanbul Bienali’nin ilk ayağı, 20 Eylül-23 Kasım’da ücretsiz ziyaret edilebilecek. İlk ayakta dünyanın farklı coğrafyalarından 47 sanatçının eseri, İstanbul’un tarihi dokusu ve dinamik yapısıyla iç içe geçmiş mekanlarda sergilenecek.

Bienal kapsamında sergilerin yanı sıra canlı performanslar, film gösterimleri, konuşmalardan oluşan bir kamusal program da sanatseverlerle buluşacak.


18. İstanbul Bienali

“Bienalin yaşamlarımıza sayılarla ölçülebilenin çok ötesinde katkıları oldu”

Fransız Yetimhanesi Bahçesi’nde gerçekleştirilen festivalin basın toplantısında konuşan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, bienalin 1987’den bu yana düzenlendiğini belirterek, “İstanbul Bienali, İstanbul’u kültür-sanatın dünya çapındaki merkezlerinden biri haline getirme vizyonumuz doğrultusundaki en önemli adımlardan biri. 38 yıldır İstanbul’un sanat yaşamını besleyen bienal, uluslararası sanat gündemine yön veren eğilimleri yansıttı, yeni tartışmalar açtı, şaşırtıcı, düşündürücü, besleyici ifade biçimleri sundu.” dedi.

Eczacıbaşı, bugüne kadar İstanbul Bienali’nde Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından yüz binlerce sanatseveri ağırladıklarını aktararak, şöyle devam etti:

“Yüzlerce sanatçının eserlerini de İstanbul’da sergiledik. Onlarca mekanın sanatla yeniden keşfedilmesine aracı olduk. Bienalin yaşamlarımıza sayılarla ölçülebilenin çok ötesinde katkıları oldu. İstanbul Bienali, nitelikli sergi ve etkinlik programlarının yanı sıra çok katmanlı bir diyalog alanı oluşturmasıyla da İstanbul’un sanat yaşamına katkıda bulundu. Her edisyon yeni düşüncelerle, yeni biçimlerle, yeni dünyalarla karşılaşmamızı sağladı. Şehirle ve dünyayla ilişki kurma biçimlerimizi etkiledi, bize yaşamı ve güncel meseleleri farklı şekillerde anlamlandırma fırsatı verdi.”

Bienalin bu yılki temasına değinen Eczacıbaşı, “18. İstanbul Bienali, bu yıl küratörlüğünü Christine Tohme’nin üstlendiği ‘Üç Ayaklı Kedi’ başlığıyla izleyiciyle buluşuyor. Her zaman olduğu gibi uluslararası arenadan heyecan verici sanatçı ve eserlerin katılımıyla düşünceyi tetikleyen, duygu dünyasını zenginleştiren bir sergi sunuyoruz. Ziyaretçilerimizi, bienal sponsorumuz Koç Holding’in desteğiyle yine ücretsiz olarak ağırlayarak kültür-sanata erişim ve katılımı artırma yolunda önemli adımlar atıyoruz.” ifadelerini kullandı.


18. İstanbul Bienali

“Bienal’in İstanbul’a ve ülkemizin uluslararası itibarına katkısı olduğuna inanıyorum”

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç da kültürel sürekliliğe yönelik destekleri toplumsal sorumluluğun bir parçası olarak gördüklerini dile getirerek, “Bu kapsamda İstanbul Bienali’nin 2007-2036 yılları arasında üstlendiğimiz ana sponsorluğunu da büyük gururla sürdürmekteyiz. Hiç kuşkusuz ilham kaynağımız, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye için çizdiği yol ve gösterdiği hedeflerdir. Atatürk, ‘Güzel sanatlarda muvaffakiyet, bütün inkılapların muvaffak olduğunun en kati delilidir.’ sözüyle sanatın muasır medeniyet seviyesine erişimde en temel ölçüt olduğunu vurgulamıştır.” diye konuştu.

Sanatın estetik faaliyet oluşunun yanı sıra toplumsal varoluşun da asli unsurlarından biri olduğuna dikkati çeken Koç, şu değerlendirmelerde bulundu:

“İçinden geçtiğimiz çağın belirsizliği ve çok boyutlu zorlukları, hepimizin malumudur. Küresel ölçekte yaşanan savaşlar, çevresel krizler, ekonomik dalgalanmalar ve toplumsal huzursuzluklar, coğrafyaları olduğu kadar zihinleri ve ruhları da etkilemektedir. Böyle bir dönemde sanatın sunduğu özgürlük alanlarına, yaratıcı cesarete ve derinlikli sorgulamalara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu aşikardır. Bireysel gelişim ve toplumsal ilerleme ancak bu özgürlükçü anlayışla mümkündür. İstanbul Bienali, düşünceyi, sezgiyi ve yaratıcılığı sanatın farklı anlatım biçimleriyle buluşturarak sanatçılara eleştirel üretim için özgürlük alanı sunmaktadır. Bu sebeple Bienal’in İstanbul’a ve ülkemizin uluslararası itibarına katkısı olduğuna inanıyorum.”


Christine Tohme

“Filistin’de yaşanan soykırımı durdurmak zorundayız”

Küratör Christine Tohme ise İstanbul’a ve kendisine bienal hazırlığı boyunca eşlik eden herkese teşekkür ederek, “Bana pek çok imkan tanıyan İstanbul şehrine minnettarım. Uzun zamandır burada çalışıyorum. 20 yıl öncesine uzanan farklı projelerde yer aldım. Bugün buradayım. Yolumu mümkün kılan harika insanlarla birlikte oldum. Elbette bugün yaptığımız işlerin çok kolay olduğunu söylemek için burada değilim. Bugün bizim yaptığımız işler, burada bulunan herkes için politik, duygusal engeller, zorluklarla dolu.” dedi.

Tarihin çok karanlık bir dönemine tanıklık edildiğini söyleyen Tohme, şunları kaydetti:

“Tek umudumuz, yaptığımız işler aracılığıyla bu dünyada baskı altında olan insanların hislerini biraz olsun değiştirebilmektir, her gün dünyanın en korkunç suçlarına tanık olan insanların hislerini. Sözlerimi ve işlerimi, hayatını kaybeden herkese adıyorum. Onların mağduriyetlerini, aynı zamanda onurlarını anmak için… Çünkü onları her zaman hatırlayacağız. Onlar her gün bizimle. Hayatını kaybedenleri asla unutmayacağız. Buradaki insanlardan dünyanın her köşesindeki insanlara, Filistin’de, Sudan’da, Kongo’da, dünyanın her bir bölgesinde… Hepsini tek tek sayamayacağım için üzgünüm ama yaptığım tüm işler, kaybettiklerimize bir armağandır. Çünkü aslında benim işlerime ilham verenler, hayatını kaybedenlerdir. Dolayısıyla bu bienaldeki mütevazı jestim bu insanlar, sevgi ve cömertlik üzerine. Bu şekilde devam edemeyiz. Filistin’de yaşanan soykırımı durdurmak zorundayız. Dünyanın bir köşesinde, yalnızca yaşama, var olma ve topraklarında yaşama hakkını istediği için masum insanların katledildiğini bilirken, biz rahatça oturamayız. Mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu şehirden ve bağlandığımız, inandığımız diğer şehirlerden güç alarak bir şeyleri değiştirmeye çalışacağız. Belki biz şimdi değiştiremeyeceğiz ama çocuklarımız değiştirecek. Genç nesil değiştirecek. Ben buna gerçekten inanıyorum. Bazen aptalca ve safça hissettiğim oluyor ama kalbimde bu inancı taşıyorum ve içtenlikle inanıyorum.”

Tohme, bienalin bu yılki edisyonuna dair de “18. İstanbul Bienali, yaşamın bizzat kuşatma altında olduğu, tüm yaşam dünyalarının gözlerimizin önünde yok edildiği bir dönemde tasarlanıp izleyiciye sunulmaktadır. Sürmekte olan soykırım niteliğindeki şiddet, bizi ölçülemez boyutlarda kayıplar, yıkım ve toplumsal çöküşle yüzleştirmektedir. Sanatçılar, kültür emekçileri ve kurumlar olarak bizler, yaşamla ölüm arasındaki eşiklerden seslenmeye, aramızdan ayrılanların canlılığını ve yankılarını taşımaya çağrılıyoruz. ⁠Bienal’in küratöryel yöneliminin merkezinde yer alan kendini muhafaza etme ve geleceğe dönüklük kavramları, bu zorunluluğu hem teyit etmekte hem de karmaşıklaştırmaktadır. Sanat üretimi, silinmeye işaret eden bir uğraş olarak devreye girmektedir.” şeklinde konuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir